DIVERGENT MODELS OF COVID-19 PANDEMIC MANAGEMENT AND THEIR INTERNATIONAL RECEPTION: CASES OF CHINA AND SOUTH KOREA

The Covid-19 pandemic has presented an extraordinary and unprecedented situation. In their efforts to end the pandemic, countries worldwide followed different approaches to combat the virus. Among these, China emerged as the prime example of an authoritarian model of virus management, whereas South Korea managed to slow down the pandemic with a liberal democratic approach. Although both were successful in pandemic management, China and South Korea have different and contrasting images in the international area. This study analyzes how China's and South Korea's pandemic management models and their international reception differ from each other. It claims that while both models were largely applauded domestically, in the international sphere, China, after early acclaim, ended up with a more negative and controversial image, whereas South Korea created a relatively more positively regarded model. Still, compared to the South Korean model, many more countries emulated and implemented the Chinese model worldwide. (English) [ FROM AUTHOR] Covid-19 pandemisi olağanüstü ve benzeri görülmemiş bir duruma neden olmuştur. Dünyanın dört bir yanındaki ülkeler, pandemiyi sona erdirmek için virüsle mücadelede farklı yaklaşımları takip etmiştir. Bunlar arasında Çin, otoriter virüs yönetimi modelinin başlıca örneği olurken, Güney Kore liberal demokratik bir yaklaşımla salgını yavaşlatmayı başarmıştır. Her iki ülke de salgın yönetimi konusunda başarılı olsalar da Çin ve Güney Kore, uluslararası alanda birbirinden farklı ve hatta birbirlerinin zıttı imajlara sahiptir. Bu çalışma, Çin ve Güney Kore'nin salgın yönetim modellerinin ve bu modellerin uluslararası alanda kabul edilme düzeylerinin birbirinden nasıl farklılaştığını incelemektedir. Çalışma, her iki modelin de ülke içinde büyük ölçüde desteklenirken, uluslararası alanda Çin'in erken dönemde beğeni topladıktan sonra daha olumsuz ve tartışmalı bir imaja sahip olduğunu, Güney Kore'nin ise nispeten daha olumlu değerlendirilen bir model geliştirdiğini savunmaktadır. Bununla birlikte Çin modeli, Güney Kore modeliyle karşılaştırıldığında dünya genelinde daha fazla sayıda ülke tarafından taklit edilerek uygulamaya konmuştur. (Turkish) [ FROM AUTHOR] Copyright of Pamukkale University Journal of Social Sciences Institute / Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi is the property of Pamukkale University, Social Sciences Institute and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full . (Copyright applies to all s.)

RELATING THE COVID-19 PANDEMIC PROCESS AND THE UNITED NATIONS 2030 SUSTAINABLE DEVELOPMENT GOALS IN ACCORDANCE WITH THE EXAMPLES IN THE CONTEXT OF TURKEY

The irresponsible consumption of limited resources on our planet threatens the lives of future generations. With the realization of this, studies have been carried out for more conscious consumption of resources since the 1970s. Within the scope of this study, it is aimed to reveal how the UN 2030 Sustainable Development Goals were affected by the pandemic process that affected the world in 2020 by examining the institutional activities carried out in the context of Turkey. The research was carried out within the framework of the field survey model, using secondary data on the effects of the pandemic process on the SDGs. In line with the sample determined for the field survey, the data set was obtained from the companies' 2020 sustainability reports. The reports, which were examined with descriptive analyzes, were first matched with the SDGs in the context of the practices they carried out, and then themes and sub-themes were created in line with the categories that emerged with the open and axial coding. Within the scope of the research, the qualitative data analysis stages of Engel and Schutt (2005) were followed. As a result of the findings, while there were few improvements in terms of sustainable development goals during the pandemic process, it was seen that tension occurred in most areas. In this process we are (English) [ FROM AUTHOR]

Evaluation Of Online Education From The Perspective Of Teachers During The Covid-19 Pandemic Process.

The purpose of this research is to analyze the online education applied in Turkey during the Covid-19 Pandemic from the perspective of the teachers. The research, which was designed in the descriptive survey model, was carried out on a total of 734 teachers. The conclusions reached based on the analysis of the data collected by the research questionnaire are as follows: According to most of the teachers participating in the research, the Covid-19 Pandemic process is a lost period in education in general. According to half of the participating teachers, the ineffectiveness of online education during the pandemic is due to the extraordinary conditions in this process. According to the teachers, online education is ineffective in psychomotor and social learning;It is partially effective in affective and cognitive learning. According to the teachers, the fact that students do not have enough selflearning, self-control and willpower characteristics are important factors in the ineffectiveness of online education during the pandemic process. In the same regard, the fact that teachers do not have enough cognitive skills with online pedagogy are other factors. According to teachers, the most important reason for the ineffectiveness of online education during the pandemic process is internet access problems. This was followed by the inadequacy of the existing teaching programs for distance education, the unpreparedness of the family and the inadequacies in the EBA system. In the research, it has been evaluated that Turkey is not yet fully ready for virtual and digital education ecosystems such as online education, both in terms of extraordinary conditions and adaptation to the Information Age. (English) [ FROM AUTHOR] Bu araştırmanın amacı, Covid-19 Pandemi sürecinde Türkiye'de uygulanan çevrimiçi eğitimi öğretmen perspektifinden analiz etmektir. Betimsel tarama modeli niteliğinde araştırma, toplam 734 öğretmen üzerinde yürütülmüştür. Araştırma anketle toplanan verilerin analizlere dayalı ulaşılan sonuçlar şunlardır: Araştırmaya katılan öğretmenlerin çoğuna göre Covid-19 Pandemi süreci, genel anlamda eğitimde kayıp dönemdir. Katılımcı öğretmenlerin yarısına göre, pandemi sürecinde uygulanan çevrimiçi eğitimin etkisiz kalması, bu süreçteki olağanüstü koşullara bağlıdır. Öğretmenlere göre, çevrimiçi eğitim psikomotor ve sosyal öğrenmelerde etkisiz olup;duyuşsal ve bilişsel öğrenmelerde kısmen etkilidir. Öğretmenlere göre, pandemi sürecinde çevrimiçi eğitimin etkisiz kalmasında, öğrencilerin kendi kendine öğrenme, özkontrol ve irade özelliklerine yeterince sahip olmamaları önemli etkenlerdir. Aynı konuda öğretmenlerin de çevrimiçi pedagojisi ile bilişsel becerilere yeterince sahip olmamaları da diğer etkenlerdir. Öğretmenlere göre, pandemi sürecindeki çevrimiçi eğitimin etkisiz kalmasının en önemli nedeni, internete erişim sorunlarıdır. Bunu, sırayla mevcut öğretim programlarının uzaktan eğitime uygun olmaması, ailenin buna hazır olmaması ve EBA sistemindeki yetersizlikler izlemiştir. Araştırmada, bütün bunların sonunda Türkiye'nin gerek olağanüstü koşullar ve gerekse Bilgi Çağı'na uyumu noktasında, çevrimiçi eğitim gibi sanal ve dijital eğitim ekosistemleri için henüz tam olarak hazır olmadığı değerlendirilmiştir. (Turkish) [ FROM AUTHOR] Copyright of Firat University Journal of Social Sciences / Sosyal Bilimler Dergisi is the property of Firat University, Social Sciences Institute and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full . (Copyright applies to all s.)

COVID-19 Pandemisi Dönemindeki Ev Íçi Boş Zaman Aktivitelerinin Dijital Yansıması

Dünya genelinde yaşanan COVID-19 pandemisiyle birlikte alınan önlemler, bireylerin günlük yaşam deneyimlerini farklılaşmıştır. Her yaştan bireyin daha izole bir yaşam sürdürmeye başladığı bu dönemde, dijital iletişim araçları kullanıcılarını dış dünyaya bağlamış;günlük gelişmeleri takip etme, iş yapma, eğitim alma gibi tüm faaliyetler dijital ortam üzerinden yürütülmeye başlanmıştır. Fiziki açıdan yalıtılmış olan bireylerin günlük faaliyetlerden arta kalan boş zamanlarında ise, dijital ortam yine önemli bir rol üstlenerek, gün boyu ev içerisinde vakit geçiren kullanıcıların, hem boş zaman aktiviteleri hakkında fikir alabilmelerine hem de bu aktivitelerini duyurarak diğer kullanıcılarla paylaşabilmelerine olanak sağlamıştır. Bu odak noktasından yola çıkan araştırma kapsamında da kullanıcıların dijital ortamda karşılaştıkları çeşitli aktivite önerilerinden nasıl yararlandıklarının;kişisel boş zaman aktivitelerine ilişkin duyuruları diğer kullanıcılarla nasıl paylaştıklarının ve söz konusu paylaşımlar üzerinden yeni bir sosyal eğilimin ortaya çıkıp çıkmadığına ilişkin görüşlerinin ortaya koyulması hedeflenmektedir. Bu çerçevede yarı yapılandırılmış yüz yüze derinlemesine görüşmeler aracılığıyla betimsel yönteme dayalı bir alan araştırması gerçekleştirilmiştir. Sosyal medyayı aktif olarak kullanan 20 katılımcı ile gerçekleştirilen görüşmeler sonucunda, bireylerin boş zamanlarını değerlendirmek için yararlandıkları dijital ortam paylaşımlarının kendisinin de bir aktivite olarak ortaya çıktığı, bunun için tercih edilen öncelikli mecranın Instagram olduğu, yine karşılaşılan paylaşımlar üzerinden kişisel boş zaman aktivitesine dair fikir edinildiği ve ev içi aktivite paylaşımlarının pandemi dönemine özgü bir paylaşım eğilimini beraberinde getirdiğinin düşünüldüğü bulgulanmıştır.Alternate : Measures adopted across the world to stop the spread of COVID-19 have also changed the daily life experiences of individuals. Digital communication tools not only provided functions in many areas such as doing work, receiving education and following the news, but also it became the means for individuals’ leisure activities. Digital communication has allowed individuals, who had to spend most of their time at home, to access information about leisure activities, announce them and share with other users, eventually becoming the agents of a new social trend. Based on this perspective, the study aims to find out how users make use of various activity suggestions they find on digital media, and how they share various announcements about their leisure activities with other users. In this context, a descriptive field study was conducted through semi-structured face-to-face in-depth interviews. As a result of the interviews with 20 participants who actively use social media, it was concluded that;individuals benefit from the digital environment for their leisure time activities, online sharing itself emerges as an activity in itself over time, the preferred primary medium is Instagram, and the shares provide ideas about personal leisure activity. Lastly, it was found that sharing of household activities brings along a sharing tendency that is specific to the pandemic period.

Ulrich Beck’in Risk Toplumu Teorisi Çerçevesinden Covid-19 Pandemi Sürecinin Değerlendirilmesi

Risk, yaşam var olduğundan beri insanlığın karşılaştığı tehlike ve tehdit durumlarını ifade etmektedir. Ínsanlık riskleri bertaraf etmek için ilk çağlardan günümüze kadar geçen dönemde bilim ve teknolojinin gücünü kullanarak doğaya müdahale etmeyi öğrenmiştir. Doğaya müdahale günümüzde o kadar çok ileri gitmiştir ki Beck’in risk toplumu teorisinde ifade ettiği şekliyle doğa yapay bir duruma dönüşmüştür. Dolayısıyla eskisinden çok daha fazla risklerle dolu bir dünya ortaya çıkmıştır. Risk toplumu teorisinde Beck’in küreselleşmenin etkisiyle ülkeler arasında sınırların bir anlamının kalmadığını ifade etmesi Covid-19 pandemi sürecinde dünyanın herhangi bir köşesinde ortaya çıkan pandeminin bütün ülkeleri kısa sürede ve hızla etkiler hale gelmesi açısından önemli bir değerlendirmedir. Bu çalışma, Beck’in risk toplumu teorisinde dile getirdiği küreselleşme, bumerang etkisi, gerçeğe susamışlık, sosyal eşitsizlik, riskin inkârı, risk pazarlaması, bireyselleşme, bilimin yetersizliği ve itibar kaybı, medyanın riski sunuş biçimi konuları ile bağlantılı olarak pandemi süreci üzerinden değerlendirilmektedir. Pandeminin sebeplerinin ve ortaya çıkan sonuçlarının Beck’in risk toplumu teorisinde ortaya koyduğu sonuçlar ile örtüşmesi önemsenecek niteliktedir.Alternate : Risk refers to the situations of danger and threat that humanity has faced since life has existed. Humanity has learned to intervene in nature by using the power of science and technology to eliminate risks from the earliest ages to the present day. Today, interference with nature has gone so far that nature has turned into an artificial state, as Beck expressed in the theory of a risk society. Therefore, a world has emerged as full of risks much more than before. Beck’s statement that there is no sense of borders between countries due to the impact of globalization in his theory is an important evaluation in terms of the fact that the pandemic that occurs in any region of the world in the Covid-19 pandemic period affects fast all countries in a very short time. In this study, globalization, boomerang effect, thirst for truth, social inequality, risk denial, risk marketing, individualization, lack of science and loss of reputation, the way the media presents risk are evaluated through the pandemic period in connection with the issues expressed by Beck in his theory. It is significant that the results revealed by Beck coincide with the causes of the pandemic and its consequences.

Pandemi Sürecinde Aktif Görev Alan Sağlık Çalışanlarının COVID-19 Algısı ve Çocukları ile Íletişimi: Görünenin Art Alanına Yönelik Nitel Bir Ínceleme

Küresel olarak büyük bir etkiye sahip pandemiler, sosyal hayatın yanında, iş rutinlerinin de değişmesine yol açmaktadır. Günümüzde yaşanan COVID-19 pandemisi sürecinde sağlık çalışanlarının da iş rutinleri değişmekte ve bu değişim özel hayatlarını etkileyebilmektedir. Özellikle çocuklu ailelerde ebeveynlerin pandemi algısı ve onu çocuklarına anlatma şekli, çocuklarının hastalığı anlamasına ve önlem almasına ilişkin büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada, aktif görev alan sağlık çalışanlarının pandemi sürecine ilişkin algıları ve bu süreç içerisinde çocuklarıyla iletişim şekil ve tarzları üzerine bir inceleme yapılmıştır. Sağlık eğitimi almış, altı-on sekiz yaş arası en az bir çocuğun ebeveyni olan ve aktif olarak bir sağlık kuruluşunda görev yapan otuz gönüllü amaçlı örnekleme kapsamında araştırmaya dâhil edilmiştir. Katılımcılarla fenomenoloji deseni kapsamında derinlemesine mülakatlar yapılmıştır. Saha araştırması verileri, sağlık profesyonellerinin COVID-19 hastalığının biyolojik silahlar, küresel ekonomik sistemler ve vahşi hayvanlar ile ilişkili olduğunu düşündüklerini göstermektedir. Ayrıca araştırma, pandemi sırasında sağlık çalışanlarının çocuklarıyla ağırlıklı olarak diyaloga dayalı, empatik, onaylayıcı, kapsayıcı ve doğrudan iletişim biçimini kullandıklarını ortaya koymaktadır.Alternate : As a global phenomenon impacting societies, pandemics cause changes in work routines as well as in social life. During the COVID-19 pandemic, there has been a significant change in the work routines of healthcare professionals whose private lives were also affected. Especially the way parents perceive and explain the pandemic to their children has been important for children to understand the disease and take precautions accordingly. This study aims to examine the health workers’ perceptions of the pandemic and their communication styles with their children during this process. In this regard, this study undertakes a qualitative approach following a phenomenological research design by conducting in-depth interviews with thirty participants, who are medical professionals actively working in a health institution, and are parenting at least one child between the ages of six and eighteen. The field research data shows that health professionals relate COVID-19 disease to biological weapons, the global economic system, and wild animals. In addition, the research also reveals that, during the pandemic, healthcare professionals used mainly a dialogue-based empathetic, approving, inclusive and direct form of communication with their children.

Íletişim Çalışmaları ve Psikoloji Birlikteliğinin Önemi: COVID-19 Pandemisi Bağlamında Disiplinler Arası Bir Analiz

Deneyimlediğimiz sosyal ve fiziksel koşulların analizi ile bu koşulların etkilerinin değerlendirilmesinde hem iletişim çalışmalarının hem de psikoloji disiplininin önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu iki disiplinin etkileşimi iletişim teknolojisinin ilerlemesi ve kullanımının yaygınlaşması ile birlikte daha da gelişim göstermiş, çok boyutlu bir araştırma geleneğini inşa etmiştir. Böyle bir disiplinler arası yaklaşımın bilimsel çalışmalara sağladığı önemli katkılar bulunmaktadır. Bu çalışma, iletişim çalışmaları ve psikoloji birlikteliğinin önemini, bu disiplinler arası yaklaşımın pandeminin öne çıkardığı sorunların olası çözümündeki rolünü ortaya koyarak vurgulamayı amaçlamaktadır. Bu amaçla pandemi sürecinin öne çıkardığı sorunlarla ilgili literatür taranarak bu iki disiplinin birlikteliğine ihtiyaç duyan araştırma alanları ve gelecek çalışmalar için yeni araştırma soruları belirlenmiş ve analiz edilmiştir. Çalışmada bu disiplinler arası yaklaşımın a) dünyanın karşı karşıya kaldığı çevre sorunlarının çözümünü, b) pandemi sürecinin insan psikolojisine etkilerini, c) pandemi sürecinin çevrimiçi mahremiyet ihlali ve gözetim pratiklerine etkisini, d) pandemide sağlıkla ilgili olumlu davranışların geliştirilmesi ile ilgili yaşanan zorlukları ele alırken sağlayacağı önemli bilimsel katkılar olabileceği ortaya konmuştur. Formüle edilen araştırma sorularının gelecek çalışmalara yol göstermesi ve pandemi sürecine olduğu kadar pandemi sonrası sürece de katkıda bulunması umulmaktadır.Alternate : Communication studies and the discipline of psychology have a major role in the analysis of the social and physical conditions that we experience and in evaluating the effects of these conditions. The interaction of these two disciplines has progressed further with the advancement and widespread use of communication technology and has constituted a multidimensional research tradition. Such an interdisciplinary approach has vital contributions to scientific studies. This study aims to emphasize the importance of the collaboration of communication studies and psychology by revealing the role of this interdisciplinary approach in the possible solution of the problems highlighted by the pandemic. For this purpose, research areas that need the collaboration of these two disciplines and new research questions for future studies have been identified and analysed by scanning the literature on the problems stood out during pandemic. In this study, it has been determined that this interdisciplinary approach can have important scientific contributions while handling a) the solutions of environmental problems faced globally, b) the effects of the pandemic on human psychology, c) the impacts of the pandemic on the breach of online privacy and surveillance practices, and d) the difficulties experienced in the development of positive health behaviours during the pandemic. It is hoped that the formulated research questions can lead the way for future studies and contribute to the post-pandemic period as well as the pandemic period.

Determining the Compliance of Intern Nursing Students with Isolation Precautions in the COVID-19 Pandemic Period

Objective: This study aimed to determine the compliance of intern nurses with isolation precautions in the coronavirus disease-19 (COVID-19) pandemic period. Methods: This descriptive and cross-sectional study was conducted with 4th-year intern nurses (n=90) receiving education at the vocational school of health of a state university in November 2020. The data were collected by using a Questionnaire Form and the "Isolation Precautions Compliance Scale". In data analysis, percentage, mean, Kruskal-Wallis test and Mann-Whitney U test were used in the SPSS software. Results: The mean age of the intern nurses who participated in the study was 22±1.43 years, 74.4% were female, 51.1% were graduates of Anatolian high schools. Intern nurses 95.6% had received training on isolation precautions, and 81.1% received this training from a course instructor during their undergraduate studies. In was determined that 71.1% of the participants provided nursing care for patients who were under isolation during clinical practice, and 91.1% had knowledge that isolation precautions need to be implemented in the nursing care of patients diagnosed with COVID-19. The mean Isolation Precautions Compliance Scale total score of the participants was 71.92±5.74. There was no significant difference in the mean Isolation Precautions Compliance Scale total scores of the participants based on their sociodemographic characteristics and isolation precautions. Conclusion: It was determined that the compliance of the intern nursing students, whose nursing labor could be needed in the COVID-19 pandemic period, with isolation precautions was on a good level. (English) [ FROM AUTHOR] Amaç: Araştırma, koronavirüs hastalığı-19 (COVID-19) pandemisi döneminde intörn hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyumlarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntemler: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu araştırma, Kasım 2020 tarihinde bir devlet üniversitesinin sağlık yüksekokulunda öğrenim gören 4. sınıf intörn hemşireler (n=90) ile gerçekleştirildi. Veriler, Kişisel Bilgi Formu ve "izolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeği" kullanılarak toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde yüzde, ortalama, Kruskal-Wallis testi ve Mann-Whitney U testi kullanıldı. Bulgular: Araştırmaya katılan intörn hemşirelerin yaş ortalaması 22±1,43 yıl olup, %74,4'ü kadın, %51,1'i anadolu lisesi mezunudur. Öğrencilerin %95,6'sının izolasyon önlemleri hakkında eğitim aldığı ve %81,1'inin bu eğitimi lisans öğreniminde öğretim elemanı/üyesinden aldığı bulundu. Katılımcıların %71,1'inin klinik uygulama esnasında izolasyon uygulanan hastaya hemşirelik bakımı verdiği ve %91,1'inin COVID-19 tanılı hastanın hemşirelik bakımında izolasyon önlemlerinin uygulanması ile ilgili bilgi sahibi olduğu belirlendi. Öğrencilerin izolasyon önlemlerine uyum ölçeği toplam puan ortalaması 71,92±5,74 olarak bulundu. Öğrencilerin sosyodemografik özellikleri ve izolasyon uygulamaları ile izolasyon önlemlerine uyum ölçeği toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık olmadığı saptandı. Sonuç: COVID-19 pandemisi döneminde hemşirelik iş güçlerine ihtiyaç duyulabilecek intörn hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyumlarının iyi düzeyde olduğu belirlendi. (Turkish) [ FROM AUTHOR] Copyright of Bezmialem Science is the property of Galenos Yayinevi Tic. LTD. STI and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full . (Copyright applies to all s.)

Recommendations for the transformation of patient rooms into isolated patient rooms in the process of the COVID-19 pandemic.

In order to prevent the spread of Covid-19 and improve the treatment process, interest in hospital design and in-hospital transformation has increased worldwide. Since Covid-19 is not believed to be the last infectious health threat for communities around the world, it is of great importance to study existing hospital adaptations and work on obtaining more planning and design strategies for treatment and wellbeing areas. In this study it is aimed to make constructive recommendations on the basis of in-space planning and mechanical ventilation, which can be applied in hospital transformations for pandemic processes. Published guidelines and literature studies for hospitals to prevent the spread of infection have been examined, structured and unstructured interviews were conducted with architects and engineers specialized in hospital design. Also, a survey was conducted with 35 hospital workers and 4 people from the hospital management to analyze the changes made in the hospital during the Covid-19 process. Afterwards, the design plans of one of the two private hospitals studied in Turkey and the steps that can be applied in the transformation of patient rooms were explained in this article with the case study. Interdisciplinary work was carried in order to ensure infection control in hospital transformations, since it is required to make in-hospital space planning (separation/transformation of spaces, interior zoning) and ventilation (filtration, zoning of mechanical ventilation) in harmony. Suggestions were developed that could play a role in ensuring the consistency of mechanical and architectural planning in order to successfully complete hospital transformation practices to prevent the spread of infections in pandemic processes. As the transformation scenarios in this study were performed through an exemplary private hospital room in accordance with the criteria of the Turkish Ministry of Health, ventilation plans on the standard room project were detailed and shown in the conclusion section, where the transformation steps can also be adapted to other hospitals. (English) [ FROM AUTHOR] Covid-19 salgınının yayılmasını önlemek, tedavi sürecini iyileştirmek için hastane içi dönüşümlere olan ilgi dünya çapında artmıştır. Covid-19'un son bulaşıcı sağlık tehdidi olduğu düşünülmediğinden mevcut hastane uyarlamalarını incelemek, tedavi ve dinlenme alanları için gereksinime dayalı çeşitli planlama ve tasarım stratejileri geliştirme üzerine çalışmak büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada, pandemi süreçlerinde hastane içi dönüşümlerde uygulanabilecek mekân içi planlama ve takiben mekanik havalandırma özelinde yapıcı önerilerde bulunabilmek amaçlanmıştır. Enfeksiyonun yayılmasını önlemek için hastane kılavuz şartnameleri ve literatürdeki çalışmalar incelenmiş, hastane tasarımı üzerine uzmanlaşmış kişilerle çeşitli görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Covid-19 sürecinde hastanelerde yapılan değişikliklerin analiz edilebilmesi içinse 35 hastane çalışanı ve 4 hastane yönetim personeliyle anket çalışması yapılmıştır. Veriler ışığında, Türkiye'de üzerinde çalışılmış iki özel-hastaneden birinin tasarım planları ile hasta odalarının dönüşümünde uygulanabilecek adımlar alan çalışmasıyla aktarılmıştır. Hastane içi dönüşümlerde enfeksiyon kontrolünün sağlanabilmesi adına mekân planlaması (alanların ayrıştırılması/dönüştürülmesi, mekân içi zonlama) ve havalandırmanın (filtrasyon, mekanik havalandırma için zonlama) uyum içinde olması gerektiğinden, dönüşümlerin planlanması aşamasında disiplinlerarası çalışma yapılmıştır. Pandemi süreçlerinde enfeksiyonun yayılmasının önlenebilmesi için hastane dönüşüm uygulamalarının mekanik ve mimari planlamalarında tutarlılığın sağlanabilmesi adına öneriler geliştirilmiştir. Dönüşüm senaryoları Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı kriterlerine uygun örnek bir özel-hastane odası üzerinden gerçekleştirildiği için diğer hastanelere de uyarlanabileceği sonuç bölümünde tip proje üzerinde havalandırma planları detaylandırılarak gösterilmiştir. (Turkish) [ FROM AUTHOR] Copyright of Journal of the Faculty of Engineering & Architecture of Gazi University is the property of Gazi University, Faculty of Engineering & Architecture and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full . (Copyright applies to all s.)

THE EFFECT OF THE COVID-19 PANDEMIC ON INDUSTRIAL PRODUCTION: AN INVESTIGATION ON MEMBER AND CANDIDATE COUNTRIES OF THE EUROPEAN UNION.

The Covid-19 pandemic in a short time has brought a deep destruction on all the world's economies, and therefore, recession tendencies appeared in the countries. In fact, the world economy contracted by nearly 3.6% in 2020. The impact of the crisis on industrial production was similar. In the second quarter of 2020, when the effects of the crisis were felt more intensely, the economy shrank by 11.3% across the European Union and by 10.5% across the Organization for Economic Co-operation and Development (OECD). World manufacturing output decreased by 6% in the first quarter of 2020 and by 11.2% in the second quarter. This decrease reached 19% in Europe and 23% in emerging market economies. In this study, the effect of the Covid-19 pandemic on the industrial production of the European Union member countries and candidate countries was analyzed using panel data methods, covering the period between March 2020 and December 2021. The findings revealed that the increase in both the number of Covid-19 cases and the number of deaths from Covid-19 in the relevant countries decreased industrial production. (English) [ FROM AUTHOR] Covid-19 pandemisi, kısa bir süre içerisinde tüm Dünya ekonomileri üzerinde derin bir tahribata yol açmış ve bunun sonucunda ülkelerde resesyon eğilimleri baş göstermiştir. Öyle ki Dünya ekonomisi 2020 yılında yaklaşık olarak %3.6 oranında daralmıştır. Krizin etkilerinin daha yoğun hissedildiği 2020 yılının ikinci çeyreğinde Avrupa Birliği genelinde ekonomi %11.3, Ekonomik Íşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) genelinde ise %10.5 oranında küçülme kaydetmiştir. Krizin endüstriyel üretim üzerindeki etkisi de benzer olmuştur. 2020 yılının ilk çeyreğinde Dünya imalat çıktısı %6, ikinci çeyreğinde %11.2 oranında azalmıştır. Avrupa'da bu azalma %19, yükselen piyasa ekonomilerinde ise yaklaşık %23 düzeylerine kadar çıkmıştır. Bu çalışmada Covid-19 pandemisinin Avrupa Birliği'ne üye ülkeler ile birliğe aday ülkelerin endüstriyel üretimleri üzerindeki etkisi 2020 yılının Mart ayı ile 2021 yılının Aralık dönemini kapsayacak şekilde panel veri yöntemleri kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular, ilgili ülkelerde hem Covid-19 vaka sayılarındaki hem de Covid-19 kaynaklı vefat sayılarındaki artışın endüstriyel üretimi azalttığını göstermiştir. (Turkish) [ FROM AUTHOR] Copyright of Pamukkale University Journal of Social Sciences Institute / Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi is the property of Pamukkale University, Social Sciences Institute and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full . (Copyright applies to all s.)

MEDIA USE AND LOCKDOWNS: NAVIGATING EMOTIONAL AND MENTAL STATES DURING THE COVID-19 PANDEMIC

This study examined the psychological and behavioural impact of media use and trust on mental states and behaviour. We examined the effects of both traditional and new media, and included the effects on social and psychological states associated with a lockdown. A cross-sectional study was conducted with 339 participants. Media use, government and scientific trust, conflict and compliance, as well as a range of emotional and mental states were examined. The hypotheses were tested using structural equation modelling. Results reveal that use of traditional media, rather than new media, was significantly associated with fear of Covid-19. Among social media, only Facebook use had a significant negative relationship with psychosocial negativity. Compliance with preventive measures was predicted only by trust in science. Higher trust in government was related to lower levels of fear and psychosocial negativity, which, in turn, were positively associated with depression. The results demonstrate that different media can alleviate or exacerbate negative emotions and it is important to discern their effects. They also show how social and psychological states during homPe confinement may further impact mental health and affect interpersonal relationships. (English) [ FROM AUTHOR] Bu çalışma zihinsel durum ve davranışlar üzerinde medya kullanımının ve medyaya olan güvenin psikolojik ve davranışsal etkisini inceler. Çalışmada hem geleneksel hem de yeni medyanın etkileri incelenmiş ayrıca kısıtlamanın sosyal ve psikolojik durumlar üzerindeki etkisi de çalşmaya dahil edilmiştir. 339 katılımcı ile kesitsel bir çalışma yürütülmüştür. Medya kullanımı, hükümete ve bilime güven, çatıĢma ve uyumun yanı sıra bir dizi duygusal ve zihinsel durum incelenmiştir. Yürütülen çalışmada medya kullanımı, korku, depresyon, çatışma, uyum ölçekleri kullanılmıştır. Araştırmada oluşturulan hipotezler yapısal denklem modellemesi kullanılarak test edilmiştir. Çalışma sonuçları geleneksel medya kullanımının yeni medya kullanımına göre Covid-19 korkusuyla önemli ölçüde ilişkili olduğunu göstermiştir. Sosyal medya türlerinden sadece Facebook kullanımının psikososyal olumsuzluk ile anlamlı negatif korelasyonu vardır. Önleyici tedbirlere uymanın sadece bilime olan güvenle ilintili olduğu tespit edildi. Hükümete olan daha yüksek güven, daha düşük seviyede korku ve psikososyal olumsuzlukla ilişkili olup bunun depresyonla olumlu bir ilişkisi vardır. Çalışma sonuçları farklı medya türlerinin olumsuz duyguları azaltabileceği veya Ģiddetlendirebileceği ayrıca bunların etkilerinin fark edilmesinin önem teşkil ettiğini ortaya koymaktadır. Bu sonuçlar ayrıca kısıtlama dönemindeki psikolojik ve sosyal durumların ruh sağlığı ve kişiler arası ilişkiler üzerindeki etkilerini göstermektedir. (Turkish) [ FROM AUTHOR] Copyright of Electronic Journal of Social Sciences is the property of Electronic Journal of Social Sciences and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full . (Copyright applies to all s.)

COVID-19 Pandemisinde Meme Kanseri Hastalarının Cerrahi Yönetimi ve Pandemi Öncesi ile Erken Dönem Sonuçlarının Karşılaştırılması

Objective: All equipment and personnel used in the healthcare field during the COVID-19 pandemic may need to be used for the isolation, diagnosis and treatment of pandemic patients. So we think that there may have been some delays in surgical treatment in the oncological patient group during the pandemic period. For this reason, we aimed to compare the demographic and clinicopathological characteristics of patients who were operated with the diagnosis of breast cancer before and during the pandemic in our center. Material and Method: The study was retrospectively designed at Eskisehir Osmangazi University Hospital General Surgery Clinic. Demographic and clinicopathological data of all patients who were operated for breast cancer 9 months before and 9 months after the declaration of the pandemic were retrospectively analyzed and compared statistically. Results: A total of 186 patients were included in the study. In the pandemic group, patients who received neoadjuvant therapy were found to be statistically significantly higher (p =0.005%) (Table 1). In addition, tumor stage and tumor size were compared between the groups we used to detect delays in treatment, and no statistically significant difference was found (p =0.724, p =0.233) (Table 1). Conclusion: In our study, although it was expected that there would be signs of advanced disease in patients who were operated during the covid period due to the delay in surgical treatment in breast cancer patients, no statistically significant difference was found. We think that the reason why our oncological breast surgery results are similar to previous results is our multidisciplinary treatment approach in breast cancer cases. (English) [ FROM AUTHOR] Amaç: COVID-19 pandemisinde sağlık alanında kullanılan tüm ekipman ve personelin, pandemi hastalarının izolasyonu, tanı ve tedavileri için kullanılması gerekebilmektedir. Biz pandemi döneminde onkolojik hasta grubunda cerrahi tedavide bazı gecikmelerin yaşanmış olabileceğini düşünmekteyiz. Bu nedenle merkezimizde pandemi öncesinde ve pandemi döneminde meme kanseri tanısı ile opere edilen hastaların demografik ve klinikopatolojik özelliklerini karşılaştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışma Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde retrospektif olarak dizayn edildi. Pandemi ilanından 9 ay öncesi ve 9 ay sonrasını kapsayacak şekilde meme kanseri nedeniyle opere edilen tüm hastaların demografik ve klinikopatolojik verileri retrospektif olarak incelendi ve istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Toplam 186 hasta çalışmaya dahil edildi. Pandemi grubunda neoadjuvan tedavi görmüş hastaların istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek oranda olduğu görüldü (p =%0,005) (Tablo 1). Ayrıca tedavideki gecikmeleri saptamak için kullandığımız gruplar arasında evre ve tümör boyutu karşılaştırılması yapılmış, istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunamamıştır (p =0,724, p =0,233) (Tablo 1). Sonuç: Çalışmamızda meme kanseri hastalarında cerrahi tedavinin gecikmesine bağlı olarak, covid döneminde opere edilen hastalarda ilerlemiş hastalık bulguları olacağı beklenmesine karşın istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı. Bu süreçte onkolojik meme cerrahisi sonuçlarımızın eski sonuçlara benzer olmasının nedeninin meme kanseri olgularında multidiscipliner tedavi yaklaşımımız olduğunu düşünmekteyiz. (Turkish) [ FROM AUTHOR] Copyright of Firat Tip Dergisi is the property of Firat University, Faculty of Medicine and its content may not be copied or emailed to multiple sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission. However, users may print, download, or email articles for individual use. This may be abridged. No warranty is given about the accuracy of the copy. Users should refer to the original published version of the material for the full . (Copyright applies to all s.)

ANXIETY AND E-HEALTH LITERACY LEVELS, AND ASSOCIATED FACTORS IN HEALTH CARE WORKERS INVOLVED IN THE TREATMENT AND CARE OF COVID-19 PATIENTS

This study was conducted to determine the level of anxiety and eHealth literacy and related factors among physicians and nurses working in inpatient and intensive care units where COVID-19 patients were cared for during the pandemic. This descriptive study was conducted with 161 physician and nurse working in inpatient and intensive care units. A p-value of <0.05 was considered statistically significant. The mean scores of the Coronavirus Anxiety Scale and eHealth Literacy Scale (eHEALS) of physicians and nurses were 2.74±3.57 and 28.72±7.74, respectively. It was found that physicians and nurses who desired psychological support had high anxiety scores but low scores on the eHEALS. Anxiety increased the longer one engaged in viewing/reading information or news about the pandemic. During the pandemic outbreak, it is crucial to regularly inform physicians and nurses about the pandemic through appropriate sources and provide them with the necessary psychological support after determining their level of anxiety.Alternate : Bu çalışma, pandemi döneminde COVID-19 tanılı hastaların takip edildiği servis veya yoğun bakım ünitelerinde çalışan hekim ve hemşirelerin anksiyete ve e-sağlık okuryazarlık düzeyleri ile ilişkili faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır. Tanımlayıcı tipte olan bu çalışma servis veya yoğun bakım ünitelerinde çalışan 161 hekim ve hemşire ile tamamlanmıştır. Çalışmada p<0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Hekim ve hemşirelerin Koronavirüs Anksiyete Ölçeği ve e-Sağlık Okuryazarlık Ölçeği puan ortalaması sırasıyla 2,74±3,57, 28,72±7,74’tür. Psikolojik destek almak isteyen hekim ve hemşirelerin anksiyete puanlarının arttığı ve e-sağlık okuryazarlık puanının azaldığı saptamıştır. Pandemi ile ilgili bilgi veya haber izleme/okuma süresinin artması ile anksiyetenin arttığı belirlenmiştir. Pandemi döneminde hekim ve hemşirelerin pandemiye ilişkin doğru kaynaklardan düzenli olarak bilgilendirilmelerinin sağlanması ve anksiyete düzeylerinin belirlenerek gerekli psikolojik desteğin verilmesi önemlidir.

Covid-19 Pandemic And Crisis In The Film Sector: Opportunity To Confront Structural Problems

This study aimed to examine the crisis in the film industry as a result of the Covid-19 pandemic and its corresponding support packages for behind-the-camera employees, movie theaters and film productions. Since the crisis is dependent on the structural problems of the sector (i.e., organization, unsafe and poor working conditions, copyright issues, monopolization in distribution and management, insufficient capital accumulation, and piracy), it deepens the current crisis in these interrelated areas. Thus, various support packages specific to the cinema sector should be created. To explore potential support packages, the study conducted semi-structured in-depth interviews with representatives of the sector. The pandemic can be a catalyst for solving the existing structural problems of the film industry, which exhibits different dimensions in this process. Cinema should be supported even beyond crisis because it is an important representation of national culture and holds the potential to create high value in the cultural economy. Based on the general assumption that crises, such as pandemics, in the 21st century will come to pass, this study proposes a permanent support mechanism called the Cinema-Television Crisis Support Fund through legal arrangements.Alternate : Bu çalışmada Covid-19 pandemisinin sinema sektöründe yarattığı kriz ve bu krize yönelik destek paketlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Krize ve destek mekanizmalarına yönelik görüşmelerden elde edilen veriler, sinema salonları, sinema çalışanları ve yapım grubu başlıkları altında toplanarak incelenmiş ve betimsel olarak analiz edilmiştir. Sinema sektöründe Covid-19 pandemisinin yarattığı kriz, sektörün yapısal sorunlarından (örgütlenme, güvencesiz ve ağır çalışma koşulları, telif hakları, dağıtım ve işletmecilikte tekelleşme, yeterli sermaye birikiminin olmaması gibi) bağımsız olmayıp birbirleriyle ilişkili bu alanlardaki krizi daha da derinleştiren bir seyir izlemiştir. Çalışmada sinema sektörüne yönelik farklı destek paketleri oluşturulması gerektiği ortaya konmakta ve sektörün desteklenme yöntemleri tartışılmaktadır. Destek paketleri kısa vadede Covid-19’un ortaya çıkardığı problemleri gidermeye, uzun vadede sektörün yapısal sorunlarını çözmeye yönelik olmalıdır. Sektör temsilcileri ile yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme tekniği başta olmak üzere nitel yöntem kullanılmıştır. Pandemi, sinema sektörünün var olan yapısal sorunlarını çözmek için katalizör işlevi görebilir. Sinema, gerek ulusal kültürün temsilcisi olma niteliğinden ötürü, gerekse kültür ekonomisi içinde yüksek katma değer yaratma potansiyeline sahip olması nedeniyle kriz zamanlarının da ötesinde desteklenmek zorundadır. Yirmi birinci yüzyılın pandemi gibi krizlerle geçeceğine dair genel bir kanıdan hareketle bu çalışma, destek mekanizmalarının kalıcı olması için yasal düzenlemeler yapılarak, “Sinema-Televizyon Kriz Destek Fonu” oluşturulmasını önermektedir.

Covid-19 Pandemisinin Türkiye’de Ílaç Sanayi Mali Yapısına Etkilerinin Analizi: EÍS Eczacıbaşı Ílaç A.Ş. Örneği

Dünyada toplam nüfus artışı ve artan sağlık talebine bağlı olarak, sağlık sektörünün ekonomideki rolü ve önemi de artış göstermektedir. Krizden, Covid-19 pandemisi ile ilişkili sağlık ürünleri üreten firmalar ve kronik hastalıklar için ilaç üreten firmaların etkilenme oranı, diğer ürün gruplarında ilaç üreten firmaların salgından etkilenme düzeyine göre farklılık göstermektedir. Bu çalışmanın amacı, Borsa Ístanbul’da ilaç ve sağlık sektöründen yer alan şirketlerin pandemi döneminde finansal performanslarının nasıl etkilendiğinin ve bu süreci nasıl yönettiklerinin tespitini yapmaktır. Bu bağlamda, bu çalışmada, Covid-19 pandemisinin Türkiye’de ilaç sanayi mali yapısı üzerindeki etkileri incelenmiştir. Analizde,EÍS Eczacıbaşı Ílaç, Sınai ve Finansal Yatırımlar Sanayi ve Ticaret A.Ş. firmasına ait mali tablolar 2019-2020 dönemleri için mali analiz teknikleri ile analiz edilmiş ve Borsa Ístanbul’da ilaç ve sağlık sektöründe faaliyet gösteren, Deva Holding, Lokman Hekim Sağlık A.Ş, MLP Sağlık Hizmetleri A.Ş, Seyitler Kimya A.Ş ve Türk Ílaç A.Ş- ‘nin finansal parformansları ile karşılaştırılmıştır. Çalışmada elde edilen bulgulara göre, Covid 19 pandemi döneminde sağlık sektöründe meydana gelen daralma, EÍS Eczacıbaşı Ílaç A.Ş.,’nin finansal performansını etkilemiş ve satışlarında ve karlılığında beklenen artışlar gerçekleşmemiştir. Buna karşın,EÍS Eczacıbaşı Ílaç A.Ş’nin Covid-19 pandemisi sürecinde, satışlar, maliyetler, stoklar, alacak ve borç yönetimi üzerinde gösterdiği etkinlik sayesinde mali performansında ciddi bir düşüş yaşamamıştır. Bu bağlamda, firma dışından kaynaklanan afet ve şoklar karşısında, kurumsal yönetim ve kurumsal risk politikasının etkin planlanıp yürütülmesi, firmaların sürdürülebilir büyümeleri açısından önemli rol oynamaktadır.Alternate : The role and importance of the health sector in the economy is increasing, depending on the total population growth in the world and the increasing demand for health. The rate of exposure of companies producing health products associated with the Covid-19 pandemic and companies producing drugs for chronic diseases from the crisis differs from the level of exposure of companies producing drugs in other product groups to the epidemic. In this context, in this study, the effects of the Covid-19 pandemic on the pharmaceutical industry financial structure in Turkey have been examined. In the analysis, EIS Eczacıbaşı Ílaç, Sınai ve Finansal Yatırımlar Sanayi ve Ticaret A.Ş.’s financial statements have been analysed using financial analysis techniques for the 2019-2020 period and compared with other companies - Deva Holding, Lokman Hekim Sağlık A.Ş, MLP Sağlık Hizmetleri A.Ş, Seyitler Kimya A.Ş ve Türk Ílaç A.Ş ile - in the sector. According to the findings of the study, the contraction in the health sector during the Covid 19 pandemic affected the financial performance of the Company and the expected increases in the sales and profitability of the Company have not occur. However, during the Covid-19 pandemic, the company did not experience a serious decrease in its financial performance thanks to its effectiveness on sales, costs, stocks, receivables, and debt management. In this context, effective planning and execution of corporate governance and corporate risk policies play an important role in the sustainable growth of companies in the face of disasters and shocks originating from outside the company